Başlarken
Başlarken…
Kendinizi yaşamın ve olayların akışına bırakmanız kadercilik değildir. Seçenekleriniz olacak ama hangi seçeneği tercih ederseniz bir başka seçenekte beraberinde ortaya çıkacaktır. Önünüze çıkan seçeneğin tek olduğunu anladığınızda, aslında size layık olanı da seçmiş oluyorsunuz. O seçeneği ise sizin olaylar ve insanlar karşısındaki tavrınız oluşturur. Seçmediğiniz seçeneğin içinde olmamak ve o seçeneği değiştirmek mümkün elbette. Farklı bir seçenek olarak değil ama o seçeneğin içinde yer alan çok farklı seçenekleri değiştirme anlamında kullanıyorum. Neyin doğru olduğunu daima zamanın gösterdiği gibi bu zorunluluğun dayattığı bir döngüdür. Yaşam seçenekleriyle birlikte kaderinizde bir çember oluşturur.
Buradaki
oluşumu şartların zorlaması ve seçeneksizliğin içinde çıkan tek seçenekle
açıklayabilirim. Hayatın çeşitli zamanlarında bazen bıktırıcı olsa da
vazgeçemediğim bir özelliğim var. Yaptığım ne iş olursa olsun o işi tüm
yönleriyle en iyi şekilde yapmak… Bunun için elimden gelen gayreti sarf
ediyorum. Çabam başkaları hoşnut olsun diye değil. Kendi memnuniyetim önemli.
İşi sevmem veya sevmemem önemli değil. Severek yapmasam da o iş mutlaka mükemmel
hale getirilene kadar öğrenilecek. Bazen mükemmele ulaşma çabası yorucu da
olsa, pes etmeyi istesem de benimseyene kadar bitirmek zorundayım. Mücadele azmini bilginin hırsıyla
harmanladığınızda ortaya çıkacak sonuç başarı
olacaktır. Eskiden olsa başarıya giden yolda başarısızlığı bilerek
istediğimi düşünürdüm. Tek olmanın tembelce bir yanı ve umursamazlığı var. Her
şeyin anlamsız oluşu, içsel disiplinin olmayışı ve tecrübesizliği koyarsanız başarıdaki
eksiği görürsünüz... Ne zaman ki aile olup hayata atıldığınızda başkalarına
karşı sorumluluğunuz artıyorsa ve size destek olan birileri varsa, bu geleceğinizi
tek başına kuramayacağınızı gösterir. İşte o zaman hayatın nasıl anlamlı ve nasıl
yaşanmaya değer olduğunu mücadele ederek görürsünüz.
Zaman
beraberinde çatışmaları da getirir. Özgürlük alanı yaratma çabaları ve eskisi
gibi olma düşüncesi çalışmanın içinde eriyip gitti. O çalışmaların içinde
dostluk başka bir renge büründü... Farklı bir dünyaydı ama o dünya tüm
yaşamımızı içine aldı. Çalıştık... Yorulmadan ve dinlenmeden çalıştık. Zaman
ağır işliyordu belki ama yere sağlam basıyorduk. Saklanmayı seçtiğimiz
yıllardı. Sonra gün yüzüne çıkmamızı sağlayan tılsımın bizi açığa vurmasını
bekledik. Kabuğumuzdan çıkmıştık. Artık tek’tim ve her şeyin sorumluluğu
üzerimdeydi. Maddi kazanç dışında düşüncelerimde ne oluşturmuşsam hayata
geçirmeye çalıştım. İstediğim gibi olmadı birçok şey. Kaybederek kazanmayı, para
harcayarak tutumluluğu (!) öğrendim. İstediğim yerde miyim? Hayır! Çok yol
almam gerekiyor. Hiç bir zaman yolun sonu olmaz. Hep yeni bir şeyler çıkar...
Hep yeni bir şeyler istenir.
Belirli
bir hedefim var ve ulaşmak için çok çabaya ve sabırlı olmaya gereksinimim var.
Kendimi zorunlu kılarak önemsiz hale geldiğinde yaptıklarımın hiçbir değeri olmadığını
anladığım ve boşlukta kaldığım, tamamen kendimi akışına teslim ettiğim zamanlar
olduğunda karşılaşılan her soruna an’lık çözümler buldum. Çalışmanın tüm resmi
karşımda ve eksikliklerimi tamamlayamadım. Her şeyin tek sorumlusu, tek karar
veren kişi midir? Doğru kararlar doğru sonuca, yanlış kararlar yanlış sonuca mı
götürür. Bunu hiçbir zaman bilemeyeceğim.
Sevgilerimle…
Zamir
KARAAĞAÇ